Çarşamba, Ekim 06, 2010

Lookout (MS Outlook arama sorununa çözüm)

Siz de işyerinizde MS Outlook kullanmak zorunda kalıyorsanız e-posta sayınız arttıkça entegre gelen arama fonksiyonun ne denli yetersiz olduğunu mutlaka tecrübe etmişsinizdir. Eğer aylar öncesinde gelen bir e-posta'nın gönderenini veya konusunu hatırlamıyorsanız ve aklınızda sadece e-posta içeriğinden bir iki anahtar kelime kalmışsa bu e-posta'yı entegre gelen arama fonksiyonuyla bulabilmek imkansıza yakın diyebilirim. Çözüm için bir çok yol denedim (google desktop vs.) fakat hiçbiri Lookout kadar kolay, basit ve hızlı bir çözüm sunmuyor.

Lookout Microsoft tarafından satın alınıp "MSN Desktop Search" olarak tekrar piyasaya sürüldü fakat eski versiyonu yenisinden çok daha başarılı (çok tanıdık geliyor değil mi?). Microsoft eski versiyonu artık dağıtmadığından google üzerinden arama yaparak 1.3 versiyonunu bulup indirmek gerekiyor. Kurulumu oldukça basit fakat kurulum tamamlanıp outlook ilk kez başlatıldıktan sonra aşağıdaki gibi bir hata ile karşılaşabilirsiniz.

Bu hatayı çözmek için outlook'u kapatıp aşağıdaki komutları "Komut Sistemi"ni kullaranak çalıştırmanız gerekiyor.

cd %SYSTEMROOT%\assembly\GAC rename Microsoft.Office.Interop.Outlook Microsoft.Office.Interop.Outlook.OLD

Tekrar outlook'u çalıştırdıktan sonra Lookout maillerinizi indekslemeye başlayacak ve bu işlemi tamamladıktan sonra aradığınız e-posta'ya çok rahat bir şekilde ulaşabileceksiniz.

Mutlaka deneyin, pişman olmayacaksınız.

Cumartesi, Ekim 02, 2010

Hatay ve Halep Gezisi

(Eşim Aysun AÇAR HAZER tarafından hazırlanmıştır.)

Arkadaşlarla geçen ay yaptığımız Hatay gezisi kesinleştiğinde, Hatay’a kadar gitmişken, Suriye’ye de geçip bir Halep gezisi yapabilir miyiz diye düşünmeye başlamıştık. Suriye görmek istediğimiz ülkeler arasında ilk sırada olmamasına rağmen Türkiye ve Suriye Eylül 2009’dan beri karşılıklı vizeyi kaldırdıklarından ve geçişleri kolaylaştırdıklarından Suriye’nin en büyük ikinci şehri olan Halep’i de görmek için iyi bir fırsat olduğunu düşündük ve keyifli bir Halep gezisi gerçekleştirdik. Burada bu gezimiz üzerine kısa notları ve izlenimlerimizi paylaşmaya çalışacağız. Sizin de yolunuz bir gün o taraflara düşerse ve Halep'i de görmek isterseniz umarız bu yazdıklarımızdan faydalanırsınız (Gezi öncesinde yaşadığımız pasaport süreci hakkındaki deneyimlerimizi buradan okuyabilirsiniz).

Arapça bilen Hatay'lı arkadaşlarımız da daha önce Suriye’ye gitmediklerinden yalnız başımıza yollara düşmektense Halep’i bilen ve tanıyan birileriyle sınırdan geçmenin daha doğru olacağını düşündük ve bütün gezi boyunca bu kararımızın ne denli yerinde olduğunu birçok kez gördük. Tek başımıza gitseydik büyük ihtimalle boşa vakit harcayıp belki de Halep’in en güzel yerlerini gezemeyecektik. Antakya’da Halep’e günübirlik gezi düzenleyen tur şirketlerinden biriyle anlaşıp turu cuma gününden ayarladık. Şirkete pasaportlarımızın fotokopilerini bırakıp yol, rehberlik, öğle yemeği dahil kişibaşı 60$ ücret ödeyip ertesi gün Antakya'da buluşmak üzere anlaştık.

Ertesi gün sabah 7:00’da Antakya’dan yeni ve rahat bir minibüs ile yola çıktık ve Cilvegözü sınır kapısına varmamız yaklaşık bir saat sürdü. Türkiye sınırında çıkış için epey sıra vardı fakat işlemler hızla halledildiğinden sıra kısa süre içinde ilerledi ve araç için de çıkış belgeleri düzenlendikten sonra Türkiye sınırından çıkışımızı yaptık. Suriye girişine vardığımızda gişelerde fazla kalabalık yoktu ve minibüs şoförünün de bizi yönlendirmesiyle işlemlerimiz kısa sürede halledildi. Şoför Arapça bildiğinden ve sürekli giriş çıkış yapması dolayısıyla oradaki görevlilerle de ahbap olduğundan işleri kolayca halletti.. Malesef Suriye’de rüşvetsiz bir iş yaptırmak çok zor ve o işleri halletmek de şoförümüze düştü. Tur şirketi olmadan kendimiz ülkeye girmeye kalksaydık rüşvet işlerini nasıl hallederdik bilemiyoruz. Neyse ki bizim ülkemizin girişinde ve çıkışında rüşvet artık söz konusu değil. Biz Türk vatandaşları olarak Türkiye’de ödediğimiz yurtdışı çıkış harcı (15 TL) haricinde Suriye’ye ayrı bir ödeme yapmadık. Fakat KKTC’li arkadaşlarımızın kişi başı 23$ vize ücreti ödemeleri gerekti ve onların giriş işlemleri bizimkilerden biraz daha uzun sürdü.

Sorunsuz bir şekilde Suriye’ye giriş yapmamızdan ve yaklaşık 1 saat daha yol gitmemizden sonra Halep’e vardık. Yol üzerinde eski zamanlarda doğu ile batıyı birbirine bağlayan ve Kral Yolu olarak da bilinen İpek Yolu’nun kalıntılarını görüp o tarihi yolda az da olsa yürüme imkanı bulduk.

Kendine özgü bir doğu şehri olan Halep’teki eski evler kayşani adı verilen taşlarla inşa edilmiş. Günümüzde de şehrin dokusuna uygun olmayan binalara izin verilmiyor ve yapılan yeni evler de taş kaplama yapılıyor. Bu taş yapılar birkaç devlet binası hariç en fazla 4-5 kat olabiliyorlar. Halep pek düzenli bir şehir olmamasına rağmen (özellikle Halep Kalesi’nden baktığınız zaman) şehirdeki evlerin dokusunun birbirleriyle uyumlu olması insanı büyülüyor.

Halep’e vardığımızda Halep’te yaşayan bir Türk olan rehberimiz de bize katıldı ve asıl Halep turumuz başlamış oldu. Öncelikle panaromik bir şehir turu yaptık ve yolda gördüğümüz çoğu evin güzelliğine hayran kaldık.





Suriye’de hayat Türkiye’ye oranla çok daha ucuz. Suriye parasına Suri adı veriliyor ve 1 Suri yaklaşık 0.03125 TL ediyor. Biz Surileri Hatay’da bir dövizciden temin ettik. Euro ve Dolar’la hesap yapmaya alışık olan bizler için ilk defa Türk Lirası’nın daha değerli olduğu bir ülkede bulunmak ve hesap yapmak ilk başta kafa karıştırıcı oldu fakat kısa sürede alıştık.

Halep kalesini gezmeden önce kalenin karşısındaki cafelerin birinde yorgunluk kahvesi içtik. Suriye’de gördüğümüz kadarıyla Türk kahvesini su bardağı gibi büyük cam bardaklarda içiyorlar. Neyse ki bize bildiğimiz kahve fincanlarında getirdiler. Cafelerde fiyatlar aşırı pahalı olmamasına rağmen turistik bir bölgede yer aldıklarından çok da ucuz olmalarını beklemek yanlış olur. Örneğin 1 kahveye 100 Suri verdik ve daha sonra kaleye giriş için de 150 Suri ödedik (Giriş ücreti Suriyeliler'e 15 Suri iken yabancılara 150 Suri'ydi).













Etrafında büyük bir hendek olan Halep Kalesi dünyanın en eski kalesi olarak bilinmekte ve kaleyi gezerken birçok kültürün izlerini görmek mümkün. Mezepotamya devletleri, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Arap Krallıkları, Büyük Selçuklu Devleti ve Osmanlı İmparatorluğu devirlerini gören kale 10000 yıldan daha fazla olan bir geçmişe sahip. Kaleyi gezerken rehberimiz bize özellikle Büyük Selçuklu ve Osmanlı mimarilerinin izlerini gösterdi.





Taht odasına girdiğimizde ise mükemmel tavan süslemeleri ile karşılaştık. Rehberimizin anlattığına göre bu tavan süslemeleri tek bir Ermeni aile tarafından yapılmış ve bu işin ustalığı halâ o ailede bulunmaktaymış.





Kaleden Halep’e baktığımızda ise kum rengi karmakarışık taş bir şehir görünüyor. Yine de Halep’i gerçekten tanımak için ona uzaktan bakmak değil bizzat Halep’in daracık sokaklarında gezmek gerekli. Taş duvarlar içinde açık bir kapı görürseniz mutlaka içeri bakın, kesinlikle o dar sokaktan beklemeyeceğiniz güzellikte bir ev ve muhteşem bir avlu göreceksiniz.



Kaleden çıkıp adını Hz. Yahya'nın babası Zekeriyya Peygamber’den alan ve Ulu Camii de denilen Zekeriyya Camii’ne geldik. Caminin içinde Zekerriya Peygamberin türbesi de bulunuyor.







Camiye girerken sadece başımızı örtmemiz yeterli gelmedi ve kapıda verilen çarşafları da giydik. Sokaktaki kadınların çoğu başörtülü veya çarşaflı, az sayıda da olsa başı açık olan kadınlar da var. Fakat dolaşırken ne kadınlar ne de erkekler bizleri yadırgadılar ve çoğu kimse başını bile çevirip bize bakmadı. Farklı dinlerin birarada barış içinde yaşaması çok az şehirde gerçekleşebilen bir şey ve Halep de bunu başarabilen ender şehirlerden.

Daha sonra taş duvarlar arasından akıl hastalarının yıllar boyunca su ve musiki ile tedavi edildiği Bimarhane’ye gittik. Ortasında küçük bir süs havuzu bulunan avluya bakan hücrelerde kalan hastalar iyileştiklerinde oraya girişlerini hatırlamasınlar ve yeni bir hayata başlasınlar diye girdikleri kapı yerine farklı bir kapıdan çıkarlarmış (Aynı tedavi yöntemini kullanan darüşşifa da Edirne’deki II. Beyazıt Külliyesi’nde bulunmakta).

Zekeriya Camii ile şehrin çarşısı (Kapalıçarşı) yanyana bulunuyor. Bizim İstanbul’daki Kapalıçarşı’ya çok benzeyen Halep'in Kapalıçarşı’sı sadece biraz daha küçük (yine de Ortadoğu'un en uzun üstü kapalı çarşısı sayılıyor) ve temizlikten yoksun. Esnafı ise bizimkiyle tamamen aynı ve yabancılara fahiş fiyattan mal satmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bir şey beğendiyseniz mutlaka pazarlık yapın. Beğendiğiniz şeyi aldıktan sonra bir daha da başka dükkana bakmamanızı tavsiye ederiz çünkü sıkı pazarlıkla aldığınızı zannettiğiniz bir malın aynısını diğer dükkanda çok daha ucuza bulabiliyorsunuz. Çarşıda akla gelebilecek her şey bulunabilir (baharatlar, ayakkabılar, altınlar, inciler, giyim eşyaları, vs..) Esnafın çoğu az da olsa Türkçe biliyor ve Türk lirasını da kabul ediyor. Gittiğimizde günlerden cumartesi olduğu için çarşının açılış günüydü ve aşırı bir kalabalık vardı. Suriyeliler bu kalabalığı hiç yadırgamıyorlar, küçücük çocuklar o kalabalıkta ve temiz olmayan yerlerde keyifli bir şekilde oyun oynuyorlar. Suriye’de cuma günü resmi tatil olduğundan çarşı da cuma günü kapalı oluyor ve Halep’e gidip Kapalıçarşı’yı gezmek isterseniz bunu aklınızda bulundurun. Devlet daireleri ise cuma ve cumartesi günleri kapalı, pazar günleri de Suriye’de haftabaşı.

Çarşıda bir saat kadar gezdikten sonra tur rehberimizin bizi götürdüğü restorana gittik. Halep’in güzel dar sokaklarının birindeki eski ve güzel bir konağı restore edip restorana çevirmişler. Halep’te gördüğümüz en temiz yerdi ve yediğimiz yemekler (kebaplar, mezeler, içli köfteler) çok güzeldi. Hatay’da da çok güzel yemekler yememize rağmen Halep’tekiler daha lezzetliydi.



Yemekten sonra Hristiyan vatandaşların çoğunlukta olduğu bir mahalleye gittik. Bu mahallede sokaklar diğer sokaklardan çok daha temiz ve düzenliydi, ara sokaklarındaki konaklar ise restore edilmişti. Burada da biraz dolaştıktan sonra Halep’in meşhur kuru baklavasından da alarak dönüş yoluna çıktık. Dönüşte Suriye sınırında parfümler ve içkiler, çeşitli elektronik eşyalar satılan duty freeye de uğradık. Duty free’de Suri ve TL kabul etmiyorlar, fiyatlar da $ üzerinden. Suriye’den sorunsuz bir çıkıştan ve Türkiye’ye de sorunsuz bir girişten sonra 22:30 gibi tekrar Antakya’daydık. Türk vatandaşları çıkışta da herhangi bir ücret ödemezken, KKTC’li arkadaşlar kişibaşı 550 Suri ödemek durumunda kaldı.

Gelişen Türkiye-Suriye ilişkileri, Türkiye ve Suriye halklarının yakınlaşmasına vesile olmuş. Hatay’da çok sayıda Suriye plakalı araç ve Suriye’de de çok sayıda Hatay ve Gaziantep plakalı araç da vardı. Halep’te Türkiye’den gelen tur otobüsleri de gördük. Türkler olarak Halep’te çok yabancılık çekmeyeceğimiz kesin olsa da daha iyi gezebilmek için turla gidilmesini tavsiye ediyoruz. Gezilecek, görülecek yerleri tek başımıza bu kadar kısa sürede görebilmemiz mümkün değildi ve en önemlisi de o muhteşem yemekleri yiyebileceğimiz yeri de Halep’in daracık sokaklarında bulamazdık. Yine de Halep’i tam anlamıyla gezmek için bir gün yeterli olmadı diye düşünüyoruz. O taşlarla kaplı şehirden çıkarken gezilecek daha çok yer olduğunu ve Halep hakkında öğrenilecek daha çok şey olduğunu bilerek çıktık. Yolumuz tekrar oralara düşerse Halep’e bir daha gideceğimiz ve bu sefer 1 günden fazlasını ayıracağımız kesin.

Türkiye ve Suriye karşılıklı vizeleri kaldırmasaydı Hatay’a gitsek bile bir zamanlar Osmanlı toprağı olan ve bize bu kadar yakın bulunan dünyadaki en eski yerleşim yerlerinden biri, “Doğu’nun Kraliçesi” Halep’i görme imkanımız büyük ihtimalle olmayacaktı. Umarız yakında tüm diğer komşularımızda da vizeye ihtiyaç duymadan rahatça gezebiliriz ve aslında birbirimizden çok da farklı olmadığımızı daha yakından görebiliriz.

Halep’ten bu kadar bahsetmişken Hatay’dan hiç bahsetmemek Hatay gibi güzel bir şehire haksızlık olur. Türkiye’deki en eski yerleşim yerlerinden biri olan ve binlerce arkeolojik esere sahip olan Hatay da Türkiye’de öncelikli olarak gezilmesi ve görülmesi gereken şehirlerden biri. 1939 yılında Türkiye’ye katılmadan önce ayrı bir devlet olan Hatay şimdi de çok farklı kültürlerin birlikte barış içinde yaşadığı bir ilimiz. Antakya çarşısı, Arkeoloji Müzesi, Samandağ’daki Titus tüneli ve Beşikli Kaya Mezarları, Harbiye’deki şelaleler görülmesi gereken başlıca yerler. Özellikle çarşıda yediğimiz kadar güzel künefeyi daha önce hiçbir yerde yememiştik. Harbiye’de ise yemeklerimizi ayaklarımız buz gibi şelale suyu içindeyken yedik. Fakat araya Halep gezisi de girdiği için Hatay’ı da doyasıya gezemedik. Göremediğimiz birçok yer ve tekrar yemek istediğimiz künefe, kabak tatlısı, tepsi kebabı ve mezeler bir sonraki sefer için bahanemiz olacak.